Astanbolu

1453’ te Fetihten önce II.Murat döneminde kentin adı İstanbul’dur. (Osman Turan) 10.yüzyıl tarihçisi olan El Mes’ûd-i’nin “Efembeih Veli-il İşref” adlı kitabında şehrin adı“Astan-Bulen” olarak geçer. 14.yy. da İbn-î Batûda’nın Seyahatnamesinde şehir “İztanbul” olarak anılmaktadır. Yine aynı asırda Ermeni tarihçi Vartan’nın coğrafya kitabında “Esdampol” (Prof. A. Erzen) diye geçer. Orta Asya’da Turfan’da “Astana” Kenti vardır. Bu Osmanlı’da “Asithane” söylemine dönüşmüştür. Güneydoğu Anadolu’da Murat Suyu kenarında, Şeyh Said’in Babasının gömülü olduğu yerin adı “Astan”dır. Kazakistan’nın ilk başkentinin adı “Beşbalık” ya da “Başbalıq” olup daha sonra adı “Astana” olarak değiştirilmiştir. Balık (Bolıq) Anadolu’da “Bolu” ya dönüşmüştür ve Türkçe de öz, esas, yukarı ve ulu anlamına gelir. O nedenle burayı gören Türkler İstanbul’a “Astanbolug” demişlerdir. İşte “Asithane” isminin kökeni budur. Batılıların çok sevdiği bir hikayeye göre; kimi zaman kendi şehirlerine dönen Bizanslılara, Osmanlının nereye gidiyorsun sorusuna “şehre doğru” yani Yunanca “eisten polin” diye karşılık vermesinin, halk arasında zamanla “İstanbul”a dönüştüğü hikâyesidir. Bu hikâye, O günden önce Türklerin bu kente ne isim verdikleri sorusunu açıklamıyor. Ayrıca bu hikâyenin, 18.yüzyılın sonlarında, yani Osmanlı tebası olan Rumların İmparatorluktan ayrılıp kimi Balkan interlandında hak iddia etmeye başladıkları bir dönemde ortaya çıkması da, tarihi bir gerçekten ziyade zamanın siyasi propaganda malzemesi olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde, MÖ 670 de Yunanistan’ın Megara bölgesinden gelenler tarafından kurulduğu iddia edilen İstanbul’un, bu kuruluş hikâyesine Halûk Tarcan’nın bir itirazı vardır.Trakya’da binlerce yıl önce yoğun bir yerleşme olurken ve MÖ 3.000-2600 de Troya gibi devasa şehirler kurulmuşken, her yerinden bereket fışkıran, askerî açıdan son derece korunaklı, güzelim Boğazı ve Haliç ile İstanbul’un yerleşilmeden bırakıldığına inanmak çok zordur. Nitekim Marmaray kazılarında ortaya çıkan ve MÖ 8.500’e tarihlenen bulgular bunun bilimsel ispatı niteliğindedir.

Fetihten önce şehrin görünümü şöyledir:
Kentin merkezi konumundaki Augusteion Meydanı çevresinde Million, Senato, Pittakia, Khalke Kapısı, Hagia Sophia, Zeuksippos Hamamları, Büyük Saray ve Mese Caddesi yer almaktaydı. Şehrin en önemli caddesi olan Mese; Augusteion’un batısında yer alan Million Anıtı’ndan başlar Forum Konstantin ve Forum Theodosius’u geçtikten sonra ikiyeayrılır, kollardan biri Edirnekapı’ya ulaşırken diğeri Forum Bovis ve Forum Arkadius’u geçerek Porto Auera’da (Altın Kapı – Ana Tören Kapısı, şimdiki Yedikule Kapısı) son bulurdu. Bizans Devri’nde, halka ait evler yamaçlara birbirini kapatmayacak biçimde kurulur, memur, işçi, tüccar ve aşağı tabakadan halka ait evler, kentin güney yarısında yer alırdı. İş ve ticaret merkezleri ise Mese civarındaydı.` Şehrin su ihtiyacı kemerler (Bozdoğan Kemeri), açık hava sarnıçları ve çok sayıda kapalı sarnıç ile sağlanırdı. İmparator Justinianus zamanında 500 bine çıkan nüfus, imparatorluğun son zamanlarında 50 bine kadar düşmüştü.330 yılında Konstantinopolis’i başkent olarak ilan eden I. Konstantinus, kentin yeniden yapılanması faaliyetleri ile birlikte, eski başkent Roma’daki örnekler doğrultusunda, imparatorluk sarayı inşasını başlatır .“Büyük Saray” anlamına gelen “Palatium Magnum” ya da “Mega Palation” olarak da adlandırılan saray kompleksi, şimdiki Sultanahmet Camii’nin bulunduğu yerden Marmara kıyısına kadar uzanan yaklaşık 100.000 m2’lik bir alanı kaplamaktaydı. Denize dik inen bu alan üç ana terastan meydana gelmekte, küçük yapılar için oluşturulan ara teraslar ile bu sayı altıya ulaşmaktaydı. Bizans kaynaklarına göre Büyük Saray, kuzeybatıda Hippodrom ve Zeuksippos Hamamı, kuzeydoğuda Augusteion Meydanı, Ayasofya ve Senato Binası ile çevreleniyor, doğuda ve güneyde ise denize kadar uzanıyordu. I. Konstantinus (307-337) tarafından yaptırılan ve 10. yy sonuna kadar çeşitli ilavelerle genişletilen Büyük Saray duvarlarla çevrili olup, bahçe ve gezinti alanlarının arasına dağılmış birbirinden bağımsız, imparatora ait yatak odaları, taht ve tören salonları, kilise ve şapeller, muhafız Ülgen tarafından çizilmiş, 1964 yılında ise Semavi Eyice tarafından yayınlanmıştır. Bu alanda İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nce 1997-1998 sezonunda başlatılan kazı çalışmalarında, 15-16. yy’a tarihlenen ve 6 kubbeli bedesten tipinde bir Osmanlı yapısı ile birbiriyle bağlantılı mekânlardan oluşan ve Bizans Dönemi’ne tarihlenen bir yapı kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Bu mekânlardan birinde 7. yy’a ve 10. yy’a tarihlenen freskler mevcuttur. Kazı alanında yapılan diğer çalışmalar, Eski Adliye Binası’nın oturduğu alan, Sultanahmet Eski Cezaevi bahçesi ve kapalı mekânların doğusunda kalan alan olmak üzere 3 ana kısımda toplanabilir. Eski Adliye Binası’nın oturduğu alanda, binanın temelleri; avlu ve zemin döşemeleri tarafından tahrip edilen, henüz işlevi saptanamayan Bizans Dönemi’ne ait yapı kalıntıları, daha önce P. Lemerle tarafından tespit edilen sarnıç, 5-6. yy’a tarihlenen mozaik döşeme parçaları ve gömü alanı ortaya çıkarılmıştır. Sultanahmet Eski Cezaevi bahçesinde yapılan çalışmalarda, üst kotlarda Geç Osmanlı Dönemi’ne tarihlenen duvar parçaları ve su sistemleri saptanmıştır. Daha alt seviyelerde ise bir kısmını E. Mamboury’nin de tespit ettiği ve Senato Binası olarak adlandırdığı Bizans Dönemi’ne ait yapı kalıntıları tespit edilmiştir. Kapalı mekânların doğusunda kalan alanda ise Osmanlı Dönemi’ne ait bir sarnıç ve çeşmesi ile Arnavut kaldırımı bir avlu ve sokak günışığına çıkarılmıştır.

Şair Hasan Zeki Okunakol’ un “Astanbolu” adlı şiirinde bakın ne diyor.:

Hem heykeldir İstanbul hem de bir heykeltraş
Çekiç darbeleriyle yontar kendi kendini
Şu köşede dikilen uygarlık mihengi taş
Boşa çıkarmış nice ceberrutun fendini
Tanrı şahit ki tarihin efendisidir o
Hem de Dersaadet, yani, mutluluk kapısı
Hiçbir yere benzemez, kendi kendisidir o
Her kim onu severse ona çıkar tapusu
Bu beldenin aslını sorar isen Astan bul
Ya da kutsi nefesle mayalanan hamurdan
Neye gönül vermişse gönlü zengin İstanbul
Rengi erguvandandır, kokusu ıhlamurdan .

Resim, hayalî Bizans ideolojisi yaratma telaşından uzak, genç Osmanlı Beyliği’nin sınır komşusu ve Ankara Savaşında Osmanlı’nın müttefiki olan, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkentinin, Latin istilâsından önceki halini anlatabilmek için yapılmıştır.

Astanbolu

In 1453 before the conquest of the city its name was Istanbul. (Osman Turan) At Xth century according to historian E. Mes’ud-i, in his “Efembeih Veli-il işref” book the city’s name was “Astanbulen”. At XIVth century in Ibn-i Batuda’s  travel book the city’s name was “Iztanbul” At the same century in Armenian historian Vartan’s  geography book the city’s name was “Esdampol”(Prof.A Erzen).In central Asia at Turfan there is a city named “Astana” this name changed to “Asithane” in Ottoman Turkish.In the southeast Anatolia near Murat stream there is  Astan village, Sheik Said’s father’s tomb is there. Kazakistan’s first capital  city’s name was “Beşbalık” or “Başbalıq” then the name changed to “Astana”. (Bolıq) changed to (Bolu) in Anatolia.The meaning is essence,basis,above, great; for this reason Turks named Istanbul ”Astanbolug”. “Asithane” name’s origin is “Astana”.

The story that westerners like very much is the one, when Ottomans ask Byzantines “where are you going”, they answered “eisten polin” which means “towards the city”chanced in Ottoman Turkish language to “İstanbul”. This story couldn’t tell which name Ottomans  had given  to the city before that day. This story emerged towards the end of XVIII century, when the Greeks began to leave the Ottoman Empire and claim the Balkan interland. It was a political propaganda material rather than a historical fact. Haluk Tercan objects that  Istanbul was founded in 670 BC by people from Megara region of Greece, while there was a dense settlement in Trakya thousands of years ago, when Troy was established  in 3000-2600 BC, it is hard to believe that fertile,militarily safe, beautiful  Istanbul , Bosphorus, Halic were left unsettled.  At the Marmaray excavations historical artifacts dated to 8500 BC are the scientific proofs of İstanbul’s foundation.

Before the conquest view of the city is given below:

City’s center was Augusteion square. Around the Agusteion square Million,Senate, Pittakia, Khalke gate,Hagia Sophia,  Zeugsippos baths, Great Palace,Mese Street take place. Mese Street begins from Million monument  which is in the West of Augusteion square, after passing Forum Constantine and Forum Teodosius the road divided in two sections. One of them reaches Edirnekapı (edirne gate). The other passes Forum Bovis and Forum Arkadius and reaches Porto Auera (Golden gate,main ceremonial gate,todays Yedikule gate). In Byzantine period the houses of the people were built on the slopes in such a way that they do not close each other. The houses of  çivil servants, workers, merchants and the lower classes were located in the southern half of the city. Business and trade centers were around Mese Street. The city’s water needs were provided by aqueducts (Bozdoğan Aqueduct) open air cisterns, many closed cisterns. Population increased to 500,000 at the times of Emperor Jusstiniaus. In the last days of the empire the population had declined to 50,000. In 330 year  I. Kostantinous announced Konstantinopolis, the capital city. The city was rebuilt. The imperial palace started to build. Its name was “Palatium Magnum” or “Mega palation” which means great palace. It was settled on a 100,000 m2 land from today’s Sultanahmet Mosque to the Marmara shore. The area descending perpendicular to the sea consisted  of three main terraces with three intermediate small terraces. According to Byzantine sources the Great Palace takes place from northwest Hippodrom and  Zeuksippos bath, from northeast  Augusteion square Hagia Sophia, Senate Building, in east and South located towards the sea. The great palace was built by I.Konstantinus(307-337) expanded until Xth century. It was surrounded by high walls, Between the garden and promenade there were independent bedrooms, throne and ceremonial halls, churches, chapels. Muhafız Ülgen revealed  the plans of the palace and Semavi Eyice published in 1964. At excavations in 1997-1998 by Istanbul Archeology Museum Directorate, XV-XVIth century with 6 domes covered bazaar  type building and  a Byzantine structure consisting of interconnected spaces was found.In one of the spaces there were frescos dated VII and Xth centuries. Excavation was carried out in the east of closed spaces the garden of  Sultanahmet mosque and old court house. At old court house place there was a building from Byzantine period that its function wasn’t determined, a cistern before  by P. Lemerle determined, V,VIth century mosaic  flooring pieces and a burial ground. At excavation of Sultanahmet mosques garden, late Ottoman wall pieces , water systems found.In deeper layers Senate building was found which was determined by  E. Memboury. At excavations in the east of closed spaces, a cistern and a fountain of Ottoman period paved courtyard and a Street were found.

Poet Hasan Zeki Okunakol’s  Astanbolu poem:

Istanbul is both a sculpture and a sculptor

Carve herself with hammer blows

Civilisation obelisk standing in the corner

Prevented the tyrant’s opposition

God is witness that she is the master of history

As well as the “Dersaadet” that means the door of happiness

İts like nowhere,its itself

Whoever loves her, gets the deed

If you ask the origin Astan-bul

Or from dough leavened by holy breath

Whom so ever rich hearted Istanbul gives her heart to

City’s colour  is from purple, smell is from linden

The Picture is made for describing; away from the rush to create an imaginary Byzantine İdeology, neighbour of the young  Ottoman principality , and the ally of the Ottomans  at Ankara war. East Rome capital city before Latin invasion.