Hz. Süleyman, kendisine kitap indirilmiş peygamberlerden biri olan Hz. Davud’un oğludur (Sebe s.10-Bakara s.251). Babasının ölümü üzerine ülkesine hem Peygamber hem de Kral oldu. Aynı zamanda en yüksek yargıç idi. Kurâ’n Onu peygamber olarak tanımasına rağmen bu günkü Tevrat yalnız kral olarak tanır. Allah Ona pek çok nimetler vermiştir, ona kuşların dili öğretilmiştir (Neml s.16). Rüzgâr onun buyruğuna verilmişti (Enbiya s.81). Ayrıca cinlerin bir bölümü de onun emrindeydi. Bakır ve katran onun için sel gibi akıtılmış, Hz. Süleyman Allah’ın buyruğu ile bunlardan kaleler, saraylar, heykeller ve çeşitli eşyalar yapardı (Sebe s.12-13). Zincire vurulmuş bazı cinler de onun için yapı ustalığı ve dalgıçlık gibi işler yaparlardı.
Hz. Süleyman bir gün emrindeki kuşlardan hüdhüd’ü etrafında göremeyip hiddetlenmiş, ancak birazdan gelen hüdhüd Sabâ ülkesinde bir bir kraliçenin yaşadığını ve halkının güneşe taptığını söylemiş, bunun üzerine Hz. Süleyman bu kraliçeyi tek Tanrı dinine davet eden bir mektup yazarak kuşla geri yollamıştır (Neml 20-29). Bu güçlü hükümdardan mektup alan Sabâ Melikesi Belkıs danışmanları ile görüşerek bu hükümdarla iyi geçinmek gerektiğine inanarak ona kıymetli hediyeler yollar. Ancak bunları dünya işi değersiz şeyler olarak gören Süleyman, hediyeleri reddederek Sabâ Melikesini sarayına davet eder. Belkıs davet icabı yola çıkmak üzere iken Hz. Süleyman, yanındaki bilge bir kişi aracılığı ile Belkıs’ın sarayındaki tahtını kendi sarayına getittirir ve Melike Süleyman’ın makamına ulaşınca orada durmakta olan kendi tahtını tanır ve hayretler içinde kalır. Belkıs bir şaşkınlık da, cilalanmış camdan yapılmış olan Hz. Süleyman’ın sarayının yer döşemesi görünce su zannedip ıslanmamak için eteklerini toplarken yaşamış ve bundan böyle Süleyman’la birlikte Allah’a teslim olduğunu söylemiş (Neml s.29-44).
Bugünkü Tevrat’ta (I.Krallar IX.-19) ise Belkıs, Hz. Süleyman’ın maharetlerini duyarak, onu zor bilmecelerle denemek üzere ziyaret eder ve sorduğu çok zor bilmeceleri bildiği için kendisine birçok değerli hediyeler verir.
Solomon and Saba Queen Belkıs
Solomon is the son of David, one of the prophets to whom the holy book was bestowed. After his father’s death he became both the prophet and the king of his country. At the same time he was the highest judge of his country. Quran recognises him as a prophet but the Torah only as a king. God had given him many blessings and taught him the birds language (Quran, Neml s.16). Wind was given under his command (Quran, Enbiya s.81). Also some of the jinns were under his command. Copper and tar had been given a lot and he was making castles, palaces, statues, miscellaneous goods with those material (Quran, Sebe, s.12-13). Jinns in chains used to build structures and diving for him.
One day Solomon couldn’t see his bird Hüdhüd around and raged. But after then Hüdhüd came and told that in the country of Saba there was a queen and her people were adoring to sun. Solomon wrote a letter to queen to invite her to monotheism and sent the letter with Hüdhüd (Quran, Neml S20-29). Belkıs, queen of Saba, who got a letter from this powerful ruler, talked to her advisors and sent valuable gifts to the ruler to get along with him. Solomon found those presents worldly and worthless and he invited Queen Belkıs to his palace. When Belkıs started to the journey Solomon brought Belkıs’s throne to his palace by a wise man under his command. When Belkıs entered Solomon’s palace she saw her own throne there and she was very much astonished. She was very much astonished too, when she saw the polished glass floor of the palace. She immediately lifted her skirt not to get wet, supposed that there was water at the floor. For this reason she believed the unity of God like Solomon (Quran, Neml s.29-44) ever after.
In Torah (I. Kings IX-XIX) it was written that Belkis heard the skills of King Solomon and she visited him asked very hard riddles and gave valuable gifts to him for his correct answers.