Türkiye tarihinde Pasarofça Antlaşması ile Sultan Üçüncü Ahmet’in tahttan indirilmesi arasındaki dönem.
Lâle Devri, Osmanlı Sultanı Üçüncü Ahmet (1703-1730) ve Vezir-i âzam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında Osmanlı-Rus-Avusturya-Venedik harplerinden sonra imzalanan Prut ve Pasorofça antlaşması ardından başladı. Naif tabiatlı bir Sultan olan III. Ahmet, sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lâle Devri’nde sanat ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti.
Yıllarca süren harpler ve isyanlardan bıkan ahali, antlaşmalardan sonra savaştan uzak bir hayat sürmeye başladı. İstanbul’da sünnet ve düğün merasimleri artarak, mevsimine göre kır, deniz seyahatleri ve helva sohbetleri tertiplendi. Padişah dâhil, devlet adamları baharda, lâle mevsiminde Sâdâbâd, Şerefâbâd Bağ-ı Ferah, Emnâbâd, Hüsrevâbâd, Hümâyûnabâd, Kasr-ı Süreyya, Vezirbahçesi köşklerine, Tersâne Bahçesi, Çırağan Bahçesi, Beşiktaş yalılarına giderlerdi.
Devlet adamları, ahali ve çiçekçi esnafı, iki yüzden fazla lâle çeşidi yetiştirip, bu bitkiye karşı alâka artmıştır. “Mahbup”, devrin en meşhur ve pahalı lâlesi idi. Tarihçiler “Mahbup” lalesinin bir soğanının 500 altına satıldığından bahseder. İstanbul başta olmak üzere bütün memleket sathında park, bahçe tanzimi, köşk, saray, çeşme, sebil, imâret, medrese, kütüphane ve câmiler dâhil pek çok sanat eseri yapıldı. Sultan III. Ahmet, Topkapı Sarayı ile Yeni Câmii’de birer kütüphane, Ayasofya’da Bâb-ı Humâyun’un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi ve İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da “”Deryayi Sim”” adlı bir su bendi inşa ettirmiştir. Bunlardan başka Üsküdar Yeni Valide Câmii, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi, İstanbul’da Yeni Postane arkasında Daarül Hadis ve Sebil, Ortaköy Camii önündeki çeşme, Üsküdar Şemsi Paşa’da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler de yine bu dönemde yapılmıştır.
Aslında bu devir, Türk bahçe ve park anlayışının mükemmel bir tezâhürüdür ve Avrupa bunu “Turquerie” adıyla taklit etmiştir. Bu devirde ayrıca, inşa ve tamir edilen sanat eserlerinin süslenip, tezyini için İstanbul’a çini fabrikası kuruldu. Bugünkü Nevşehir, bu devrin eseridir.
Yine bu devirde, 16. yüzyıldan beri İstanbul’da ve diğer Osmanlı şehirlerinde Arapça, Ermenice, İbrânice, Rumca kitap basan matbaaların ardından, Şeyhülislâm Abdullah Efendinin fetvası ile, aslında bir eksiklik olan, Osmanlıca kitap basımı da gerçekleşti. Matbaada basılacak kitapların kontrolü için âlimler vazifelendirildi. İstanbul’da bulunan doksan bin kadar hattatın durumları dikkate alınarak, ilk zamanlar dînî kitap basılmadı. Hattatlıkla uğraşan kalem ehlinin bir kısmı matbaada tab (baskı) işlerinde musahhihlik yaparak zamanla denge sağlandı ve dînî kitapların basımına geçildi. Matbaanın ve hattatların ihtiyacını karşılamak için kâğıt fabrikası kuruldu. Avrupa ile münasebetler arttırılıp, Viyana’ya konsolos tayin edilerek, çeşitli başşehirlere dostluk nâmeleri gönderildi.
Sonradan “Lâle Devri” diye adlandırılan 1718-1730 tarihleri arasındaki yıllar sulh, sükûn ve huzurla geçtiğinden Osmanlı kültür, sanat ve ilim âleminde kıymetli şahsiyetler yetişti. Hattatlar vasıtasıyla eski eserler çoğaltılarak, her tarafa dağıtıldı. Damat İbrahim Paşa, tarihe meraklı olduğundan birçok tarih kitaplarının yazmaları kontrol edilip, karşılaştırmalı olarak hattatlara yazdırılıp çoğaltıldı. İlmi encümen, heyet ve büroları kurularak, Arapça, Farsça, Yunanca kitaplar tercüme edildi. Bu devirde yapılan saray ve köşklerdeki ilim meclislerine, sohbetlere kıymetli âlimler, sanatkârlar, şairler ve edipler katılırdı. Sohbetlere doğu dillerini iyi bilen ve ilim erbâbından şair Nedim ayrı bir renk katardı. Nedim, Lâle Devrinin günlük hayatını ve İstanbul’un tasvirini:
Bu şehr-i Stanbul ki, bî-misl ü behâdır,
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır,
Bâzâr-i hüner ma’den-i ilm ü ülemâdır.
mısralarıyla yapmıştır.
Devlet adamlarının imar faaliyetlerini, ordudaki düzenlemeleri ve meclis toplantılarını istemeyen yabancılar; yazılan eserlerin yanlış açıklanıp, anlaşılması gibi sebepler, Lâle Devrindeki huzur ve ahengi bozdu. Patrona Halil, Sultan Üçüncü Ahmet Han sefer hazırlıkları içindeyken ve tatil günü devlet adamlarının yazlıklarda bulundukları esnada, isyanı başlattı. 28 Eylül 1730 tarihinde meydana gelen Patrona Halil İsyanıyla Damat İbrahim Paşa ve yakınları, âsilerin arzusuyla vazifeden alınıp, öldürüldü. Âsiler, Osmanlı Sultanı Üçüncü Ahmet Hanın da hall’ini istediler. İstanbul’da yapılan yalılar yağma edilip yıkılarak, lâle bahçeleri tahrip edildi. Birçok güzîde sanat eseri, âsi ve yağmacıların tahribine uğradı. Sanatkârlar, şairler, edipler, ilim ve devlet adamları, öldürüldü.
Damat İbrahim Paşanın öldürülmesi ve Sultan Üçüncü Ahmet Hanın tahttan indirilmesi ile Türkiye tarihinde Lâle Devri (1718-1730) sona erdi. Bu devir; sulh, sükûn, huzur, imar faaliyetleri, güzîde sanat eserleri yapılması, ilmî eserlerin çoğaltılarak dağıtılması, ihtiyaç duyulan maddelerin ülkede imalâtı için fabrika tesisi, askerî yenilikler, dünyada olup biten yenilik ve olayların takip edilmesi için Viyana (1719) ve Paris’e (1721) elçilik heyetleri gönderilmesi, İstanbul’da itfaiye teşkilâtının kurulması; âlim, edip, şair ve sanatkârların korunmasına ayrı bir itina gösterilmesi bakımından, Türkiye tarihinde ayrı bir yer tuttuğundan, çok önemlidir. Padişah ve şairlerin başlattığı ilk batılılaşma hareketi bu devirde başlamış, fakat bu ve bundan sonra gelecek isyanlar, her türlü yenilik faaliyetini neticesiz kılmıştır.Tu
Tulip Era
In Turkish history, Tulip era starts from Pasarofça treaty and ends with, Sultan III. Ahmed’s dethronement. Tulip Era began at Ottoman Sultan III. Ahmed (1703-1730) and Visier Damat(son in law) Ibrahim Pasha’s period,after the war between, Ottomans against allies, Austria and Venezia and Ottomans against Russia following the treaties, Pasarofça and Prut. Sultan III. Ahmet who has a naive nature worked in harmony with visier Nevşehirli Damat İbrahim Pasha and brought a unique understanding to art and social life in the Tulip Era. The people were tired of war and rebellion for years after the treatises people began to lead a life away from war, instead in peace. Wedding and circumcision ceremonies increased in İstanbul.Country and sea trips were organised according to the season. Halva conversations were held. Sultan and the statesmen were going to the palaces, mansions whose names were Sadabad, Şerefebad, Bağ-ı Ferah, Emnabad, Hüsrevabad ,Hümayunabad , Kasr-ı Süreyya, Vezirbahçesi, waterside mansions, Tersanebahçesi, Çırağan, Beşiktaş , in the spring tulip times. Statesman, people and shopkeepers grew more than two hundred varieties of tulips.Interest in tulips was increased. “Mahbub” was the period’s most famous and expensive tulip. Historians mentioned Mahbub’s onion was sold to 500 gold coins. Palaces, mansions, fountains, Madrasahs, libraries, mosques, parks gardens were built and arranged all over the country especially in İstanbul. Sultan III. Ahmet built two libraries in Topkapı Palace and Yeni cami(new mosque), near Hagia Sophia in front of Bab-ı Hümayun, the fountain of Sultan III. Ahmet built, for Istanbul’s water needs, aqueduct “Deryayi Sim” built. In the same period, Üsküdar Yeni Valide mosque, Çorlulu Ali Pasha Madrasah, Damat İbrahim pasha mosque and complex, behind the new post office, Darül Hadis and fountain, in front of Ortaköy mosque,a fountain , near Çubukçu mosque, a fountain were built.
In this period gardens and parks were very famous and westerners created the same gardens and parks named “Turquerie”. For decorating the structures , tile factory was founded in Istanbul. Today’s Nevşehir is that periods creation. From XVI. Century books were published in Arabic, Armenian, Greek, Hebraic languages. Sheik Al- İslam Abdullah Efendi ordered and Ottoman language books were published.The scholars were assigned for the supervision of the books that were published. In the beginning, religious books were not published because of 90,000 calligraphists were there in Istanbul. In time, calligraphers started to work in publishers and equilibrium granted, after then religious books published. A paper mill was founded for publishers and calligraphers needs.Connection with Europe increased. An ambassador was assigned to Vienna. Letters of friendship were sent to capital cities of Europe. 1718-1730 Tulip Era has passed in peace. Valuable scholars in culture art and science were brought up. Manuscripts were reproduced and distributed everywhere.
Visier Damat İbrahim pasha was curious about history. Many history books were reviewed and reproduced. Scientific centers were founded to translate Arabic, Persian, Greek books. In the palaces and mansions artists, scholars, poets participated in the gatherings. Poet Nedim described the Tulip Era’s daily life and İstanbul in his poems. He knew the eastern languages very well. Here is an example of one of his poems about İstanbul:
This city of Istanbul is priceless
For one of its stone is worth sacrifying all Persian premises.
It is a skill bazaar and wisdom mine
The foreigners didn’t like public improvments, reorganisations in army, assembly gatherings, written books were wrong understood; ruined harmony in Tulip Era. Sultan III. Ahmet was preparing for an expedition. The statesman were in their mansions .On a holiday,September 28,1730 the rebellion started. Patrona Halil was the leader of rebellers. Damat İbrahim Pasha and relatives were killed. Rebellers wanted Sultan III. Ahmet Khan step down from throne. Many artwork, mansions were destructed, scholars, statesmen killed by rebellers.
The Tulip Era (1718-1730) ended with the killing of Damat İbrahim Pasha and Sultan III. Ahmet Khan dethroned. This period with gaining peace, public improvements, artwork, reproduction and distribution of scientific books, foundation of factories, reorganisation of army, sending ambassadors to Vienna (1719) and Paris (1721), foundation of fire department in İstanbul, auspices of artists, scholars, poets; for to follow the innovations and events happening in the world is very important in the history of Turkey.The westernisation movement initiated by the Sultan and poets remained futile with this rebellion and subsequent rebellions.