Yılan zehrinden panzehir elde ettiği için “Evren” (ejder), Âhilik teşkilâtının kurucusu olması sebebiyle de “Âhi” lakâbıyla anılan zâtın tam ismi Ahi Evren Nasıru’d-din Mahmut el-Hoyî’dir. İlk gençlik yıllarında Horasan’a giderek, İbn-î Sina ve Farabî gibi bir akliyeci olan Herat kadısı Fahru’d din-i Razi’nin talebesi olmuştur. 1200 yılında ise Bağdat’a giderek burada Türkmen Şeyhi Şeyh Evhadü’d din-i Kirmânî’nin önce müridi sonra halifesi olmuştur. Âhi Evren’in; Bağdat’ın zengin kütüphanelerinden çok istifade ettiği, bir akliyeci olarak bilhassa fizik, kimya ve matematik konularında kendisini çok iyi yetiştirdiği anlaşılmaktadır. Selçuklu Devletinin yeni sultânının cülusunu bildirmek üzere Bağdat’taki Halifeye elçi olarak gelen Selçuklu vezîri, Konya’ya dönerken Âhi Evren dahil, derya-deniz birçok yüce şahsiyeti de beraberinde Anadolu’ya getirmiştir. Muhyi’ddin İbnü’l Arabî ve Şeyh Evhadü’d din-i Kirmânî de Anadolu’ya gelen arasındadır.
Âhi Evren ve Hocası Şeyh Kirmânî önce Kayseri’ye yerleşerek, şehir merkezinde müthiş bir sanayi sitesi ve Âhi teşkilatı oluşturmuşlardır. Âhi Evren’nin de debbahlık (deri işlemeciliği) yaparak geçimini temin ettiği bu site Anadolu Âhiliğinin çekirdeğini teşkil etmiştir. Âhi Evren’e sahip çıkarak destekleyen Büyük Selçuklu Sultanı I. Alaüd’din Keykubat, Moğol işbirlikçisi olan oğlu II. Alaüd’din Keyhüsrev tarafından zehirlenerek öldürülünce yeni kurulan idarenin saldığı çok yüksek vergiler, Anadolu’yu yaşanmaz hale getirdi. Giderek artan baskı zulüm ve katliamlar, sonunda Babaî isyanı diye bilinen büyük Türkmen ayaklanmasına dönüşmüştür. Horasanlı Baba İshak’ın kadın, erkek köylü Türkmenlerle başlattığı bu haklı isyanda Âhi Evren ve Alaüd’din Çelebi (Mevlâna’nın büyük oğlu), isyancıların yanında yer alırken Mevlana işgalci Moğolları desteklemiştir. Çoğu paralı askerlerden oluşan profesyonel ordu karşısında Türkmenler büyük katliama maruz kaldılar, Baba İshak ve tüm müritleri ve Âhiler kılıçtan geçirildi. Eski bir Lala olması nedeniyle Âhi Evren’i öldürmediler, 5 yıl işkence altında hapsettiler. Moğollar, Şems’in Konya’da öldürülmesi olayından, Mevlana’nın büyük oğlu Alaüd’din Çelebi ve Ahi Evren’i sorumlu tuttular. Bu baskılar altında her ikisi de Konya’yı terk ederek, önce Kırşehir’e, sonra sürgündeki Moğol mücahidi Sultan II. İzzettin Keykavus’un bulunduğu, Bizans yönetiminde olan Akşehir’e göçtüler. Akşehir’deki Moğol baskı ve tehditleri bu genç Sultanın buradan da kaçarak Bizans’a sığınmasına sebep oldu. Âhi Evren çok sevdiği bu Sultanın da elden gitmesiyle Kırşehir’e geri dönerek büyük bir isyan başlattı. Anadolu’nun hemen her yerinde patlayan bu Âhi-Türkmen ayaklanmalarının azmettiricisi olması nedeniyle üzerine Nurettin Caca komutasında bir Moğol ordusu gönderildi. Neredeyse tüm Kırşehir halkı katledildi. Akşehir’den Seyyit Mahmut Hayrani küçük ordusuyla yardıma koştuysa da yetişemedi. Onu ve askerlerini Hacı Bektaş Veli ağırladı. Sonuçta Hoca Nasrettin Âhi Evren 92 yaşında burada şehit oldu. Geriye onu halkın gözünden düşürmek için Moğollar ve işbirlikçileri tarafından uydurulan Nasreddin Hoca fıkraları kaldı. (Kaynakça: Prof. Dr. Mikâil Bayram)
Hacı Bektaş Veli (1209?-1270?): H. Bektaş Veli üzerine ilk akademik çalışmalar, ne yazık ki 19.yy’da Alman ve İngilizler tarafından yapılmıştır. 20.yy’da ise bu konuya en çok eğilen Azerbaycan kökenli Fransız akademisyen Iréne Melikoff’tur. Ne zaman doğduğuna dair bir bilgi olmadığı gibi Sulucakarahöyük’e yerleştikten sonraki hayatı hakkında da hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Genellikle Horasan’ın Nişabur kentinde 1209 yılında doğduğu kabul edilir. Malum ilk Selçuklu medresesi 1046 yılında Tuğrul Bey tarafından burada kurulmuştur. Bir kültür, sanat ve bilim şehri olan Nişabur 1221 yılında Moğollar tarafından yerle bir edildi. 400 sanatkâr hariç tüm insanlar katledildi. Bektaşlu aşireti dâhil bazı aşiretler, Kuhistan üzerinden Anadolu’ya göç ettiler. Kuhistan, Nizari-İsmaili görüşlerin hâkim olduğu Hasan Sabbah’ın korunaklı kaleleri ile donatılmıştı. İsmail Tokalak’a göre aşiret bir müddet burada iskân olundu. Diğer aşiret gençleri gibi Bektaşlu gençleri de burada Nizari-İsmaili görüşlerine göre eğitildiler. İçlerinden seçkin ve zeki olanlar çok özel ve disiplinli bir eğitime tâbi tutuldular. Hulâgu tarafından ele geçirilen kalede on binlerce el yazması kitap yakıldığı göz önünde bulundurulursa buradaki eğitimin boyutları ortaya çıkmaktadır. Hasan Sabbah’ın bölgede kurduğu eşitlikçi düzen, fetih ve yağma ile geçinen Moğollar dâhil tüm komşu devletleri rahatsız ediyor ve bu nedenle onun hakkında yalan hikâyeler (haşhaş, içki, şehvet vs. ile ilgili) uydurarak halkın gözünden düşürmeye çalışıyorlardı. Prof. A. Yaşar Ocak’a göre “H. Bektaş Veli’nin bir Haydâri/Kalenderi Şeyhi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor”. Kalenderiye dünyevî hırs ve arzulardan vazgeçerek kalender bir hayat tarzını benimseyen zümrelerin tasavvufî görüşlerinin ortak adıdır. 12 ve 13 yy.’da Horasan etkisindeki Anadolu’da; Kalenderi, Cavlaki, Babai, Haydari, Âhi ve Vefai gibi Kalenderi görüşler hâkimdi. Bu batıni görüşlerin ortak noktası, insanlar arasında kin, nefret ve düşmanlığın olmaması, insanlık sevgisi, yardımlaşma ve hoşgörü üzerine kurulmuş, inanç ayrılığı gözetmeden bütün insanları sevgi ile kucaklama (aslan ile ceylânı) vardı. Bu Horasan Erenlerinin en bilinenleri; Baba İlyas Horasani, Baba İshak, Dede Garkın, Barak Baba, Şeyh Edebalî, Ahi Evren, Geyikli Baba, Abdal Musa, Otman Baba, Karacaahmet Sultan, Kızıl Deli ve Saru Saltuk gibi çok önemli şahsiyetlerdi. H. Bektaş Veli de bu çizgideki erenlerden biriydi. Halk devletin kanunlarından çok bu erenlerin sözünü dinliyordu. Özellikle Safavi Devletinin kurucusu, Türk kökenli Şah İsmail (1501/1524) döneminde bu zıtlaşma doruğa çıkmıştır. Bu yıllarda Osmanlı ile bölge halkı kanlı bıçaklıydılar. Bektaşîlik bir tarikat olarak, 1501 yılında, II. Beyazit tarafından, devletin hâkim dini görüşü katılarak yapay olarak kurgulanmıştır. Amaç, Osmanlı yönetiminden memnun olmayan alevi-kızılbaş Türkmenlerin Şah İsmail etrafında toplanmalarını önlemektir. Onları yeni kurulan Bektaşilik teşkilatı içine çekerek asimile etmektir. 1501’de Dimetoka’dan getirtilerek, Bektaşi zaviyesinin başına atanan Balım Sultan’nın, teşkilat, ayin ve doktirinlerini ne kadar değiştirdiğini tam bilemiyoruz ama şurası muhakkak ki yaşadığı dönemde, H. Bektaş Veli’nin öngördüğü felsefe tamamen kaybolmuştu. II.Mahmut döneminde ise ocakları topa tutulmuş, Anadolu’dakiler dahil tüm dergâhlar ve binaları yıktırılmış ve gelirlerine el konulmuştur.
Ahi Evren and Hacı Bektaş Veli
Ahi Evren (Hoy- Azarbaijani 1171?-1261?)
Achieving antidote from snake poison, he is called Evren (Ejder) and as he is the founder of Ahi community; he is called Ahi. His full name is Ahi Evren Nasırüd-din Mahmut el-Hayi. In his teenage years he went to Khorassan. There, he was the student of judge Fahru’d Din-i Razi. Like İbni-Sina(Avicenna) and Farabi, Fahru’d Din-i Razi was a reasonist. After Horasan Ahi Evren went to Baghdad in 1200. There he was, Turkmenian Sheik Evhadü’d Din-i Kirmani’s follower. He became a khalifa of his sheik after then. Ahi Evren took advantage of Baghdad’s prosperous libraries. As a reasonist; at physics, chemistry, mathematics disciplines he taugh himself excellent. Seljuk visier, came for announcing new Seljuk Sultans beginning of reign to khalifa of Baghdad. When he was returning to Konya he took with him many scholars; one of them was Ahi Evren. Muhyi’d Din İbnü’l Arabi, Evhadü’d Din-i Kirmani were also those who came to Anatolia. Ahi Evren and his sheik Kirmani first of all settled in Kayseri. At the city center, they created a wonderful production and trade establishment managed by Ahi community. Ahi Evren was a tanner there. This was the first Ahi community after that stream of thought, Akhism expanded to the whole Anatolia and the commercial life was well organized by the followers. The great Seljuk Sultan I. Alaüd’din Keykubat was supporting Ahi Evren but he was poisoned by his son II.Alaüd’din Keyhusrev. Sultan’son became Mongols collaborator. After Alaüd’din Keykubat’s death, high taxes made Anatolia unbearable for living. More and more opression and perseqution, at the end, converted to a big rebellion which is called Babai outburst. Baba Ishak from Khorassan started the rebellion with Turkmenian countrymen including man and women. Ahi Evren and Alaüd’din Çelebi (Mevlana’s son) joined the rebellion however Mevlana took place at the side of intruder Mongols. The Turkmenians subjected to a great slaughter by the professional army of Mongols which is consisted of mercenarios. Baba İshak, all the followers and Ahi’s killed. They didn’t kill Ahi Evren but imprisoned with torture for five years. Mongols held responsible, Ahi Evren and Alaüd’din Çelebi for the murdering of Şems. Under these cruelty both of them leaved Konya and went to first Kırşehir after that Akşehir because of Sultan II Izzettin Keykavus was exiled at Aksehir. Aksehir was under Byzantine rule. After that, the cruelty of Mongols made Akşehir unavailable for the Sultan. He fled to Byzantium. Ahi Evren was very upset from Sultan’s leaving Akşehir and returned to Kırşehir. He started a rebellion, there Ahis and Turkmenians expanded the rebellion to whole Anatolia. Mongols army commanded by Nurettin Caca slaughtered in Kırşehir. The commander Seyyid Mahmut Hayrani from Akşehir, with a small army, tried to help Anatolian rebellers but could’t succeed. Pilgrim Bektaş Veli hosted Seyyid Mahmut Hayrani and his soldiers. Ahi Evren Nasırüd-din martyred at age of 92 in Kırşehir slaugter. Mongols and their collaborators adapted fake Nasreddin Hodja narrative to tear him down in public opinion (source Prof. Dr. Mikail Bayram).
Haci Bektaş Veli (1209?-1270?)
Initial studies about Hacı Bektaş Veli had been made by German and English researchers at 19th century. French academician Irene Melikoff origin from Azerbaijan studied him at 20th century. It was not known when he was born and his life after he settled in Sulucakarahöyük. Generally it is accepted that at 1209 he born in Khrosan’s Nishapur city. First Seljuk madrasa was established there at 1046 by Tuğrul Bey. As a culture, science and art city; Nishapur had been destroyed by Mongols at 1221 except 400 artists, craftsmen. After the slaughter, including Bektaşlu tribe some tribes migrated to Kuhistan, Anatolia. Kuhistan which Nizari- İsmaili principles strictly applied, was equipped with Hasan Sabbah’s protected castles. Up to İsmail Tokalak, Bektaşlu tribe settled there for a time like many others. Young people from Bektaşlu educated according to Nizari- İsmaili opinion there. Smart, elite ones educated with very special disciplined programme. With Mongol invasion under command of leader Hulagu tens of thousands manuscript burned in the Alamut castle. You can see the dimensions of education from the tens of thousands of manuscripts. Hasan Sabbah’s establishment in the region based on the principle of equality bothered the Mongols that living with conquest and plunder and neigborhood reigns, therefore they created fake news (poppy, alcohol, sexual desire etc…) about Hasan Sabbah and his community to tear him down in public opinion. Up to Prof. A. Yaşar Ocak, Hacı Bektaş Veli was a Haydari/Kalenderi sheik. Kalenderiye is, giving up secular ambitions, desires, the ones who chooses a philosophical life style’s mystical view’s common name. Under the influence of Khroasan, at Anatolia, as in Kalenderi, Cavlaki, Babai, Haydari, Ahi, Vefai tribes; Kalenderi views were dominant. These are named Batıni views. The common point of these opinions were among people, hope that, hatred, venge, hate, hostility should’t exist; solidarity tolerance regardless of religion, faith discrimination, embracing the humanity with love (lion and gazelle). The most famous of the Khorasan Erens were, Baba İlyas Horasani, Baba İshak, Dede Garkın, Barak Baba, Sheik Edebali, Ahi Evren, Geyikli Baba, Abdal Musa, Otman Baba, Karaca Ahmet Sultan, Kızıl Deli, and Sarı Saltuk. Hacı(pilgrim) Bektaş Veli was one of these saints. The people in Anatolia respected to the saints more than the laws of the reign. Shah Ismail was the Safavid reigns founder. Especially during his reign(1501-1524) this conflict had much increased. Ottoman rule versus Anatolian people were in conflict too at these times. Bektashism as a cult with Ottoman Rule’s dominant Sünni religion opinion added, artificially fictionalized by Sultan II. Beyazid at 1501.