Fasl-ı Hâmis de beyan olunur ki;
Selçuklu Sultanı Alâddin, Hazret-i Mevlâna’nın babası Sultan-ül Ulemâ’dan Ahî Natur Camiinde cemaate nasihat buyurmasını rica eder. Sultan-ül Ulemâ bunu kabul buyurdu ki Cami’de kürsü peydâ eyleyeler. “Temam hazır olup etraftan bî nihaye halk cem’olup, azîm kesret vakî’olub. Mahruse-i Konya’da Hazret-i Mevlâna Âsitânesi’nin kurbünde ol tarihte şehir musallâsı ol mahalde imiş.”
Kürsü kurulan yerden musallâ’nın etrafında olan kabirler görünür imiş. Sultan hutbesinde imân etmenin ve iman edenlerin birlik ve beraberlik içinde olmalarının öneminden bahseder. Daha Sonra sözü Kıyamet Günü’ne getirerek, bu günün mâna ve dehşetinden bahseder. Çizdiği manzara Cemaatin zihninde müthiş yankılar uyandırdı. Hafızlarla birlikte “el-Kaari’a” suresini okuyup hep birlikte dua ettiler. Dua’nın ardından iki mezar açılıp ölüler çıkar ve Sultan-ül Ulemâ’ya şahitlik ederler. Gözyaşları sel olup akar. Cemaat arasında iman etmemiş kişilerde vardır. Bunlar dahi iknâ olup imana gelirler. Daha sonra tüm mezarlardan ikişer el çıkarak bütün ölüler yapılan duaya “Âmin” derler.
“Sultan-ül Ulemâ tefsirinde Kıyametin ahvâlini ve ehvâlini ve a’male, olıcak ivazları ve haşrü neşrin sıhhatine ve hakikatine müteallik maanî ba’s edüb müessir beyanat bulundu. Zîrâ kuvveti velâyeti ile malûm olmuş idi ki mecliste haşr-i münkîr bâzı kimesne hazır idi. Anların inkârını izâle için tahkik mahallinde ihtimam eyledi. Meclisin germiyetinden, gözyaşları ırmak gibi revân oldu. Hatta iki kabir şakkolub, medfûn olan âdemler haşrolub hayat buldular Kefenleri boyunlarında sarılmış idi. Nutka gelib dediler ki;
-Eşhedü en lâilâhe illâllah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûlüh. Eylediğin tahkîka biz şâhidiz. İşte haşrolub şehâdet eyledik.- deyüb yine mezarlarına dahil oldular Mezar dahî kavuştu. Meclis ahar olub duâya şuru’ zamanında cümle mezardan ikişer el çıkub, âşikâre âmin dediler.”
Bu olayın geçtiği yer hâlâ “Şahitler Mezarı” diye anılmaktadır.
SULTAN-ÜL ULEMA(Islamic ecclesiastic)
It was declared in Fasl-ı Hamis, Seljuk Sultan Alaiddin asked Sultan-ül Ulema, who is Mevlana’s father, to give a sermon to the congregation in the Ahi Natur mosque. He accepted the Sultan Alaiddin’s request. Sultan-ül Ulema said: “let them set up a pulpit in the mosque, let them to gather the congregation.” The coffins place was in front of the mosque, and the graveyard could be seen from the place where the pulpit placed.
Sultan-ül Ulema mentioned about having faith in God, the importance of congregation’s unity in the faith of God, the meaning and the terribleness of the doomsday. The descriptions in the preach created great repercussions in the minds of the people. After that he read by his memory the Kaaria surah from Quran with the hafizes(religious officers who memorised Quran surah by surah) and prayed all together. After the prayer, two graves opened and the two dead man with white grave clothes stood up. The two deads witnessed what Sultan-ül Ulema said and returned to their graves. People couldn’t hold their tears. After that, two hands from each grave rised and made a sign which means “amen” for the prayer. This place where this event occured is still known as the “witness grave.”