80. Yıl

EBAT: 56 x 50 cm

Kültürel ve Sosyal açıdan Osmanlı Devleti’nin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren geçen 80 yılının bazı önemli olaylarının resmidir. Ele alınan konuların kısa hikâyeleri aşağıda sunulmuştur.

Türk kadını, Atatürk sayesinde birçok Avrupa ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkı kazanmış, 22 Nisan 1935’te İstanbul’da, aralarında nükleer fizikçi Madam Curie’nin de bulunduğu ünlü kadınların katıldığı “Uluslararası Kadın Kongresi” adıyla bir kongre düzenlenmiş ve kongreyi himayesine almıştır.

80 yılın önemli olaylarından biri de Kıbrıs olaylarıdır. Kıbrıs’ta 1963 yılından itibaren Rumların silahlı saldırıları sonucu Kıbrıs Türkleri ülke yönetiminden baskı ile uzaklaştırılmıştır. Rumların, adayı Yunanistan’a bağlama hedefine ulaşmak yani Enosis’i gerçekleştirmek üzere yürüttükleri saldırılar ve ambargolar 1963-1974 yılları arasında artarak devam etmiş, Kıbrıs Türk halkı adanın %3’lük bir alana sıkıştırılmıştır. Nihayet 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’da cuntanın desteğiyle darbe yapan Nicos Sampson, adayı Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan süreci başlatmıştır. Darbeciler adadaki Türk köylerini basarak Türkleri katletmeye başlamıştır. 20 Temmuz ve 14 Ağustosta da yapılan iki Barış Harekâtı ile kuzey bölgeleri Rum işgalinden kurtarılmıştır. Bu Kore Savaşından sonra Türk Ordusunun ilk sınır ötesi harekâtıdır, Nato ve BM karşı çıkmasına rağmen yapılmıştır.

1991 yılında ise Bosna-Hersek’te yaşayan Sırpların burada otonom bir bölge ilan etmeleri ve Sırbistan’la birleşmeye çalışmaları bu bölgede çatışmalara yol açtı. 1992-1995 döneminde cereyan eden savaş bir anda Müslüman soy kırımına dönüşmüş ve on binlerce sivil Boşnak katledilmiştir. Avrupalıların sessiz kalarak ve hatta Hollanda ordusunun açıktan desteklediği bu saldırılar Türk Ordusunun bölgedeki faaliyetleriyle daha büyümeden önlenmiştir. Türkiye, Kore ve Kıbrıs Savaşı’ndan sonra, küresel bir güç olarak, dış ülkelerde görünmeye başlamıştır.

80 yıl öncesinin İmparatorluk mirası üzerine kurulan Türk ordusunun, Arnavutluk, Kosova, Bosna, Makedonya, Azerbaycan, Filistin, Aden Körfezi, Somali’de coşku ve gururla karşılanmasının bir anlamı vardır. Gambiya ve Senegal’de birer jandarma müfrezesi bulunduran ve bu ülke askerlerine eğitim veren Türk ordusu ayrıca, Burkina Faso, Mali, Nijerya, Cezayir, Gana, Etiyopya, Çad, Zimbabve ve Fas gibi Afrika ülkelerine askeri eğitim vermektedir. Afrika ülkelerinin dışında Gürcistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan gibi Asya ülkeleri ile Arnavutluk, Bosna ve Makedonya askerleri de Türk Asker Ocağı’nın eğitiminden geçiyor. Türkiye’de personeli askeri eğitim alan ülkeler şöyle: ABD, Almanya, Arnavutluk, Azerbaycan, Bangladeş, Bosna, Bulgaristan, Gambiya, G.Kore, Gürcistan, Hırvatistan, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC., Macaristan, Makedonya, Mısır, Moğolistan, Pakistan, Polonya, Singapur, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna ve Ürdün.

Türk askeri dünyanın dört bir yanına “barış ve huzuru tesis” etmek için çıktığı yolda, 5 kıtada, 30 ülkede 77 şehit vermiştir.

Sportif alanda uzun süre ismi hiç anılmayan Türkiye, 2001 de Pekin’de düzenlenen Dünya Üniversite Yaz Oyunları’nda Süreyya Ayhan’ın 1500 metrede rekor kırarak şampiyon olması, Münih’te 2002 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda 1500 metre finalinde altın madalyayı elde etmesi, Etopya doğumlu Elvan Can (Abeylegesse)’ın 2001’de üç ayrı dalda Avrupa gençler şampiyonu olması, 2004 yılında Norveç’in Bergen kentinde dünya rekoru kırarak birinci olması, 2008 Pekin Olimpiyatlarında 10.000 metrede gümüş madalya alarak atletizm dalında olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan ilk Türk sporcusu olarak tarihine geçmesi, 80 yıl içinde nereden nereye geldiğimizin muhteşem göstergesidir.

Ülke bu gurur verici olayları yaşarken batılı düşmanlarımız boş durmamış, sinsi ve haince politikalarına hız vermişlerdir. Anadolu’daki Amerikan misyonerler 1862 den 1891’e kadar 9 kolej kurdular. Bunlar İstanbul’da Robert Koleji , Beyrut’ta Beyrut Üniversitesi ,İstanbul’da Amerikan Kız Koleji, Antep’te Türkiye Koleji, Harput’ta Fırat Koleji ,Maraş’ta Türkiye Kız Koleji, Merzifon’da Anadolu Koleji, Tarsus’ta St. Paul Enstitüsü ve İzmir’de Uluslararası Kolej’dir. Bunlar arasından seçilen birçok genç, misyonerler tarafından Amerika’ya gönderildi. Birinci Dünya Savaşı sonunda yeni sınırların belirleneceği Paris Barış Konferansında, Amerika Kongresi’nin tasvibi şartıyla, Ermenistan’da Amerika Mandası kabul edilmişti. Başkan Wilson Anadolu’daki durumu incelemek üzere 1919 Haziranı’nda Anadolu’ya King-Crane Heyetini göndermiş, Ağustosta da Ermenistan Mandası’nın Amerikan hazinesine getireceği mali külfeti tespit için Harbord Heyetini Doğu Anadolu’ya göndermişti. Harbord Heyeti yaptığı inceleme sonunda Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermenilerin çoğunlukta bulunmadığını görmüş ve Doğu Anadolu’da kurulacak olan bir Ermenistan için Amerika mandasının kabulünü ABD’ne ilk beş yılda 750 milyon dolara mal olacağını hesaplamıştı. Bu rapor üzerine Amerika Senatosu 1 Haziran 1920’de Ermenistan Mandasını reddetmişti. ABD Ermenileri 1960 Kıbrıs Buhranı’na kadar uluslararası alanda sessiz kaldılar. Fakat bu dönemde Türk düşmanlığını Amerikan halkına telkin etmeye devam ettiler. 1984 yılına kadar uluslararası alanda Türk diplomatlarına karşı çeşitli suikastlar düzenleyerek dünya kamuoyunun dikkatlerini Ermeni Sorunu üzerine çekmeye çalıştılar. Suikastçıların çoğu Amerika’da bulunan okul görünümlü kamplarda yetiştirilmişti. Bugün ABD’de yaklaşık 1228 Ermeni lobi kuruluşu faaliyet göstermektedir. Rusya’da ise ilk teşekkülü 1922 yılına kadar inen Erivan’daki Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bilimler Akademisi’nin Doğu Uygarlıkları Bölümü bünyesinde, Sovyetler’in ikinci bir Kürdoloji merkezi teşekkül ettirilmiştir. Ermenistan’ın Sovyetize oluşunun hemen arkasından Kürt konularıyla ilgili çalışmalar başlamış ve kısa zamanda Erivan Kürdoloji Enstitüsü ön plana çıkmıştır. Halen Fransa’da, Fransız Hükümeti tarafından kurulan “Comite de solidarite a la Revolution Kurd” adlı cemiyet faaliyet göstermektedir.

Cumhuriyetten sonra merkezi otoriteye karşı girişilen batı destekli isyanlarda, geniş ölçüde dini sloganlar kullanılmıştır. Fakat bu dini sloganların arkasında emperyalizmin siyasal ve ekonomik çıkarlarını görmek gayet kolaydır. Bu bakımdan 1925’te Şeyh Said’e, Gence’de silahların patlamasından 3-5 gün sonra İngiliz silah fabrikalarının kataloglarının gelmesi çok anlamlı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir olaydır. Bir yandan Araplar Türklere karşı kışkırtılıp, Devletin Türk ve Müslüman unsurları arasındaki birlik parçalanmak istenirken, öte yandan Doğu Anadolu’da Ermeniler ve Kürtler sürekli tahrik edilmişlerdir. Çünkü mütareke yıllarına kadar, başta İngilizler olmak üzere Avrupalılar tarafından “Hıristiyan oldukları için kendilerini ellerinden tutmaya zorunlu hissettikleri Ermenileri katleden, vahşi bir topluluk” olarak görülen Kürtler bu tarihten sonra sahiplenilmiş gibi gösterilerek, “Şark Meselesi”ne yeni bir boyut getirilmiştir. 1921 yılında İngiliz Büyükelçisi’nin Londra’ya gönderdiği raporda: “Kürt Beylerine çuvalla para verdiğimiz halde, maalesef hâlâ ayaklanmamışlardır.” denilmektedir. İngiltere’nin bu tarihlerde bölgede pervasızca takip ettiği politikaya bir misal olmak üzere Şeyh Mahmud olayını zikredebiliriz.

1 Kasım 1918 tarihinde Irak’ta Şeyh Mahmud liderliğinde kurulan kukla devletin, Şeyh Mahmud’un İngiliz çıkarlarına ters düşmesi sebebiyle bizzat İngiltere tarafından ortadan kaldırılmasında tereddüt gösterilmedi.
İngiltere, gerek Milli Mücadele yıllarında ve gerek Cumhuriyet döneminde çeşitli bölgelerde çıkan karışıklıkların çoğunda baş aktör olarak rol almıştır. Bunlar arasında 11 Mayıs 1919 tarihinde Midyat, Nusaybin ve Ömerkan bölgelerinde çıkan Ali Batı; 1920 yılında Koçgiri, aynı yıllarda Irak’ta patlak veren Şeyh Mahmud Berzenci, Musul meselesinin görüşülmesi sırasında 1924 yılında Çal, Oramar, Çölemerik ve Habur suyu bölgelerinde, 1925 yılında Raçkoyan ve Raman, gene 1925 yılında çıkan Şeyh Sait ve 1926-1930 yıllarında süren Ağrı isyanlarını sayabiliriz.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz politikasının Ortadoğu haritasını tek başına çizmesinde en önemli etken Musul petrolleri idi. Musul petrolleri bir bakıma Ortadoğu’nun kaderini belirlerken, diğer yandan Türkiye dış politikasında en büyük yarayı Musul meselesinde almıştır. Abbasi Halifesi Mu’tasım dönemine kadar inen bölgedeki Türk varlığı bir bakıma Anavatan’dan kopartılırken, Irak ve Suriye’deki göçebe Arap aşiretlerine birer devlet lütfedilmiş, bölge Fransa ile birlikte İngiltere’nin mandaterliğine terkedilmiştir. Daha Mondros Mütarekesi’nin yürürlüğe girdiği tarihten bir hafta sonra İngiliz birlikleri Uluslararası hukuku hiçe sayarak Musul’a girmişler (8 Kasım 1918) böylece İngiltere Türkiye ile birlikte Müttefiklerini de bir oldu-bitti karşısında bırakmışlardır.


Musul’u, İngilizlere kaptırdığı için feryat eden Fransa’ya 1920 Nisan’ında yapılan San Remo görüşmelerinde Musul petrollerinin % 25 hissesini peşkeş çekilerek sakinleştirilmiştir. Saf dışı bırakılan ABD, San Remo antlaşmasına şiddetle tepki göstermiş, Ankara Hükümeti’ni destekleme yönünde politik değişim içine girmiştir. Bunun üzerine İngiltere ABD’yi kazanmak için 1922 yılında Musul petrollerinden % 20’lik bir hissenin de adı geçen ülkeye verilmesini kararlaştırmış, böylece İngiltere’nin karşısında cılız Sovyet desteğinde tek rakip olarak Türkiye kalmıştır.

Afganistan, MS. 50-125 yılları arası Türk asıllı oldukları bilinen İskit, ve 125-480 yılları arasında ise, Kuşanlar’ın hakimiyet altına girmiştir. 480 yılından sonra Afganistan’ın yeni hâkimleri, başka Türk kavimleri olmuştur. Önce Akhunlar, bu topraklara yerleşmiş; ancak Göktürkler’in baskısı sonucu 4. yy’da hâkimiyetlerini kaybetmişlerdir. Daha sonra Akhunlar, bölgede kalmış ve Halaçlar olarak yaşamayı sürdürmüşlerdir. 7. yy sonlarına doğru bölge, İslâmiyeti yayan Arap ordularının istilasına uğramıştır. Bu istila kısa sürmesine rağmen İslamiyet Afganistan’da önemli ölçüde kabul görmüştür.

İslamiyet’in yayılmasıyla burada Sâmani, Gazneli, Büyük Selçuklu Devleti ve Harzemşahlar gibi Türk devletlerinin hâkimiyetleri görüldü. 1220den sonra Moğollar, Afganistan’ı istila edip uzun bir süre (bir buçuk asra yakın) ülkeye hâkim oldular. Moğol hâkimiyeti, Afganistan’da yaşayan Türk boylarını Anadolu’ya göçe zorlamıştır. Bölgedeki Moğol egemenliği, 14. yy sonlarında Timur ordularınca sona erdirilmiştir. Timur’un kurduğu devlet, ölümünden sonra dağılmışsa da torunlarından Muhammed Babür’ün bölgede kurduğu Türk devleti uzun süre yaşamıştır. Babür’ün Afganistan’ı merkez yaparak kurduğu devlet, sadece buraya değil Hindistan’a da Türklerin tekrar yerleşmesini sağlamıştır.

Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluğun geliştirilmesinde Enver Paşa ve Cemal Paşa çok önemli rol oynamışlardır. Sovyetler, Almanya’da bulunan Cemal Paşanın Afganistan’a döndükten sonra Afganistan Türklerini de Enver Paşa gibi organize edeceğini ve Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesini destekleyeceğini hesap etmiş ve Cemal Paşanın Afganistan’a dönüşünü engellemek istemişlerdir. Bunu başaramayan Sovyetler, Afganistan’a dönmekte olan Cemal Paşayı Tiflis’te 1922 yılında kiralık bir Ermeni katile öldürtmüşlerdir.

Afganistan ve Türkiye, aynı yıllarda İngiliz emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşı yürütmüşlerdir. Benzer duyguların paylaşılmasına vesile olan bu durum, iki ülke halklarını birbirine daha fazla yaklaştırmıştır. Afganistan ile İran arasında 1903’den beri devam eden sınır sorununda Türkiye’nin 1934’de hakem olması istenmiştir. Türkiye, Kazım Orbay başkanlığında bir heyet göndererek sorunu halletmiştir.

1973’de Davut Han, General Abdülkadir liderliğinde solcu subaylar ve Muhammet Tereki önderliğindeki sivil marksistlerin yardımı ile Zahir Şah’ı kansız bir şekilde devirerek iktidarı ele geçirmiştir. Davut Han, meşruti krallık idaresini kaldırıp kendisinin de başkanı olduğu Cumhuriyeti ilan etmiştir. Davut Han’ın bu ikinci saltanatı, önemli ölçüde Afganistan’daki acı olayların da başlangıcı olmuştur.

Sovyet işgali üzerine Afgan halkı, direnişe başladı. Başlangıçta direniş gösteren Afganlıların eğitimsizliği ve yeterli modern silahlardan yoksun bulunmaları, önemli bir Afgan mülteci grubu Pakistan’a göçmesine sebep oldu.

Ayrıca kurulan hükümetlerin, Afgan halkının %60’ını oluşturan Taştumları koruması, Türk kabilelerini (Özbek, Türkmen, Kırgız ve Hazera), Tacik ve diğer toplulukları eğitim ve diğer sosyal haklardan mahrum etmesi, bu kabilelerin karışarak bir Afgan milletini oluşturmalarını engellemiştir. Afganistan’daki Sovyet baskı ve katliamına paralel olarak Afganistan’dan Pakistan’a göç edenlerin sayısı da artmıştır.

Sovyetler ve Amerika arasında yapılan anlaşma, 14 Nisan 1988 tarihinde Cenevre’de imzalandı. Taraflar arasında yapılan gizli bir protokolle Sovyetler, 120 bin kişilik ordusunu 15 Mayıs 1988 ile 15 Şubat 1989 arasında Afganistan’dan çekmiştir.

The New York Times gazetesi 13 Haziran 2010’da Pentagon’dan referansla “Amerika Afganistan’da geniş tabi zenginlikler keşfetti” başlıklı haberle bir gerçeği tüm dünyaya duyurdu. Habere göre Afganistan’ın doğal zenginlikleri Pentagon ve Amerikalı jeologlardan oluşan bir ekip tarafından tüm ülkede yapılan havadan ve karadan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştı. O dönem Amerikan Ordusu Merkez Komuta komutanı ve şu an CIA direktörlüğünü yürüten David Petraues bu gelişme karşısında şaşkınlığını gizleyememiş ve “Burada (Afganistan’da) şaşırtıcı bir potansiyel var” diyerek şaşkınlığını itiraf etmişti.

Ayrıca, Pentagon’un bir iç yazışmada, Afganistan’ın “Lityumun Suudi Arabistan’ı” durumuna gelebileceği bildiriliyordu.

Amerikalılar Afganistan’da bulunan bu el değmemiş zenginliklerin en az bir trilyon dolar değerinde olduğunu da açıkladılar. Afganlı yetkililer ise doğal kaynakların değerini dört trilyon dolar olarak veriyorlar.
Tabloda, Yaşlı bir Afgan, torununa tahrip olan ülkesinden, önce İngilizleri, sonra Rusları daha sonra da Amerikalıları nasıl tepeleyip kovduklarını anlatıyor. Hem Bosna hem de Afganistan tepelerinde nöbet tutan Mehmetçik; tablonun kenar süsleri arasında gizlenmiş gibidir. Arka plânda Batılı vakıf ve yardım kuruluşları Doğu Anadolu’nun fakir Kürt halkını, Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları konularında bilinçlendirme(!) faaliyetlerinde bulunuyor.

80th Year

This is a Picture of some important events of 80 years since the foundation of Republic of Turkey, which is the continuation of the Ottoman Empire in cultural and social terms. Short stories of the topics covered are presented below:

Turkish woman gained right to vote under favour of Atatürk before many European countries. International women’s congress was held and sponsored, attended by famous women including nuclear physicist Madam Curie, on 22 April 1935 in İstanbul.

One of the most important events of the 80 years is Cyprus event. Since 1963, Cypriot Turks were removed from the country’s administration with opression as a result of the armed attacks of the Cypriot Greeks. For the purpose of Cypriot Greek’s target of annexing the island to the Greece in other words Enosis; the attacks and embargoes continued to increase in the period of 1963-1974 and Cypriot Turks squeezed into a three percent area of the island. Nicos Sampson made a coup with the support of junta on 15 july 1974. He initiated the process aimed annexing the island to Greece. And started to slaugter the Turks by raiding the Turkish villages on the island. North Cyprus was liberated by Turkish Army with two peace operations on 20 July and 14 August from Cypriot Greeks invasion. That was after Korean war; the first extraterritorial operation of Turkish army despite the opposition of NATO and United Nations Organisation.

Serbians living in Bosnia and Herzegovina announced an autonomus region there and made efforts to unite with Serbia in 1991. This situation led to conflict in the region and war turned into a Muslims slaugter. Tens of thousands of civilian Bosnians were killed. Europeans remained neutral while Dutch army supported the attacks. Turkish army prevented the attacks before increasing with a military operation at the region. Turkey after Korea and Cyprus, started to appear as a global power in foreign countries.

Turkey has not been mentioned for a long time in the field of sports. Süreyya Ayhan became the champion by breaking the record in the 1,500 meters at the World University Summer Games held in Beijing in 2001. She also won the gold medal in the 1,500 meters final at the European Athletics Championship in Munich in 2002. Elvan Can (Abeylegesse), born in Ethiopia, became the European Junior Champion in three seperate categories in 2001. She broke the World record in Bergen, Norway and became the first in 2004. Elvan, as the first Turkish athlete with winning a silver medal in the 10,000 meters in athletics at the Beijing Olyimpics in 2008, is a magnificent indicator of progress in sports in 80 years.

With the increase of western influence on Ottoman Empire American missionaries established nine colleges from 1862 to1891. These are Robert College in İstanbul, Beirut University in Beirut, American Girl College in İstanbul, Turkey College in Antep, Fırat College in Harput Turkish Girl College in Maraş, Anatolia College in Merzifon, St. Paul Instıtute in Tarsus, International College in Izmir. Many students from these Colleges were sent to America by missionaries. USA Armenians remained silent in the international arena until 1960 Cyprus crisis. But in this period they continued to inculcate their Turkish hostility to the American people. Armenians tried to attract the attention of the World public opinion to the Armenian problem by plotting assassinations to Turkish diplomats internationally until 1984. Most of the assassins were trained in camps undercover of schools in America. There are approximately 1228 Armenian lobbying organisations are operating in the USA today.

In Turkey after the republic, religious slogans were widely used in the western-supported rebellions against the central authority; but behind the religious slogans, it is easy to see the political and economic interests of imperialism. From this perspective, after 3-5 days at gunfight at Genç, the arrival of catalogs of British arm factories to Sheik Said, is very meaningful and should be given thought.

On one hand the Arabs were provoked against the Turks for the break of unity of the state, on other hand Armenians and Kurds in east Anatolia were constantly provoked. Up to armistice years, Europeans especially the British was feeling compelled to help Armenians as they were Christians and Kurds as a savage group that slaughtered Armenians. After that a new dimension has been brought to the oriental issue by claiming they adopted Kurds. In the report sent by British ambassador to London it was written “although we paid a lot of money to the Kurdish Sheiks they did not revolt yet”. Sheik Mahmut event was also an example of the policy followed by England in the region.

British troops entered Mosul in defiance of international law, one week after Mondros armistice (8 November 1918) and made a fait accompli against Turks and allies. Twentyfive percent of Mosul oil was given to France in 1920 April in San Remo. The USA which could not get a share, has started to support the Ankara Government. But England gave the USA twenty percent of Mosul oil in 1922 and Turkey remained the only opponent against England with weak Russian support.

Between the years 50-150 Afghanistan was under the domination of Scythians (İskit) of Turkish origin and between the years of 125-480 Afghanistan was under the dominations of Kuşhans. After 480 Turkish tribes dominated. First of all Akhuns settled in these lands but as a result of the pressure of the Göktürks they lost their dominance in the fourth century. Later the Akhuns remained in the region and continued as Halaçs. Towards the end of seventh century the region was invaded by Arab armies who spreaded Islam. Although this invasion was short lived, Islam was widely accepted in Afghanistan. With expanding of Islam, like Samani, Gazneli, Great Seljuk State, Harzemşahs; Turkish reigns dominated in the region. After year 1220 Mongols invaded Afghanistan and 150 years they ruled the country.

Afghanistan and Turkey carried out a war of independence against British imperializm in the same years. This situation which caused similar feelings to be shared, brought the people of the two countries closer.

Turkey was asked to be an arbitrator in 1934 for the border problem between Afghanistan and İran which has been going on since 1903. Turkey solved the problem by sending a delegation headed by Kazım Orbay.

After the Soviet occupation in 1973 the Afghan people began to resist. Initially the lack of education of the insurgent Afghans and not having enough modern weapons, caused a significant group of Afghan refugees migrate to Pakistan. On April 14, 1988 an agreement was signed in Geneva between the Soviet Union and USA. With the secret protocol made between the parties, Soviets withdrew their army of 120,000 from Afghanistan between, 15 May 1998 and 15 February 1989.

The Newyork Times newspaper announced the news that on June 13, 2010 with the reference of Pentagon, America discovered vast natural riches in Afghanistan. According to the news the natural riches of Afghanistan were unearthed by the Pentagon and American Jeologists through aerial and land studies carried out in the country. David Petraues, at that time American Army’s central commander, after that now CIA director said that there is a surprising potential in Afghanistan.

In the painting an old Afghan man tells his grandson how they expelled the British, then The Russians and then Americans from his destroyed country. The Turkish soldier standing guard on the hills of both Bosnia and Afghanistan seem to be hidden behind border ornaments of the painting. In the background western foundations and aid organisations raise awareness(!) of the poor Kurdish people in eastern Anatolia on the issues of peace, democracy and human rights.