Hacı Bayram Veli Cumhuriyeti

XV. yüzyıl kaynaklarında Hacı Bayram’ın hayatı hakkında, Âşıkpaşazâde’nin “Rum’dan, Şeyh Hacı Bayram vâki oldu. Bunlar duaları makbul azizler idi.” ifadesi dışında bilgi yoktur. Kesin olmamakla birlikte doğum tarihi 1352 yılı olarak kabul edilir. 1983 yılına kadar hakkında hiçbir ciddi araştırma yapılmamıştır. 1983’de 16. Kuşaktan torunu olan Fuat Bayramoğlu, bilinen tüm evrakları tarayarak “Hacı Bayram Veli, Yaşamı, Soyu, Vakfı I – II” adlı eseri yazmıştır. Fuat Bayramoğlu’na göre, Yıldırım Beyazıt’ın İsfendiyaroğulları Beyliği’ne karşı düzenlediği sefer dönüşünde, Ankara’da konaklarken, yanında hem rehine hem de müttefik olarak bulunan, Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiolopos, bir müderrisin evinde misafir kalmıştır.  Bir ay süren bu misafirlik esnasında Manuel ile ev sahibi arasında dini ve ilmi tartışmalar olmuş, Manuel kardeşi olan Mora despotuna yazdığı mektupta bu müderrisin görüşlerine hayran kaldığını ifade etmiştir. O devirde Ankara’da hem zahiri hem batıni ilimlere sahip müderris ve imam olan tek kişi Hacı Bayram Veli’dir. Çok iyi Arapça, Farsça ve Rumca bilmektedir.  Sonradan onun yolunu takip eden sûfîlere “Bayramî Melâmîleri” adı verilmiştir.

Resmin sol üst köşesinde O’nu, gayrı müslimlerin ve bacıların da katıldığı dergah sohbetinde görüyoruz (kaynak: Prof. Cemal Kafadar- İki Cihan Âresinde). Üstte “Allah sohbeti yapanlara melekler ikramda bulunur” inancı gereği sohbet meclisine ikramda bulunan bir melek işlenmiştir. Sohbet mekânının ön kısmında bir sandık bulunmaktadır. Bu, Hacı Bayram Veli’nin sırtına alıp esnaflardan para topladığı ve onunla ülkeyi idare ettiği sandıktır. Asker maaşı, köprü, cami, okul inşaatı ve bakımı, fukaraya yardım hep bu sandıktan yapılıyordu. Günümüzde Emekli Sandığı, Emniyet Sandığı, vs. sandık kavramı buradan gelmedir. Hemen altıda Âhi Şerafettin Camii minaresi ile eski Ankara evleri ve cemaatleri giderek azalan Ermeni ve Rum papazların sohbeti gıpta ile izleyişleri görülmektedir. Sağ üst yanda ise Ankara kale içi hanlarındaki ticari faaliyetler betimlenmiştir. Ankara kalesinin ne zaman yapıldığı da tam olarak bilinmemektedir. M.Ö. 2.yy’da Galatlar’ın Ankara’ya yerleşmeleri sırsında var olduğu bilinmektedir. Yani Kale, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerini görmüştür. İçinde yükselen sütun Jülyen Sütunu olup 362 yılında İmparator Jullianus’un Ankara’yı ziyareti anısına dikilmiştir. Çok iyi hatırlıyorum,  benim çocukluğumda üzerinde devamlı ikamet eden bir leylek vardı, unutamadığım için onu da nakşettim. Biraz altta, Kalenin giriş kapısı ve nöbetçi ile şimdi yerinde olmayan aslan heykeli görünmektedir. Sohbet meclisinin hemen altında “ Pabucun dama atılması” sahnesi var. Malum Ahilik âdabında “yoldan çıkanların pabucu, ahâlinin görebileceği şekilde evinin damına atılır”. Böylece “-artık evinde kal, aramıza katılma” mesajı verilir. Bu olayın sağında Kurşunlu Han ve Mahmut Paşa Bedesteni önünde Sof satan bir hanım tüccar ve onun Avrupalı ve Arap müşterilerini görüyoruz. Mahmut Paşa Medresesi ve Kurşunlu Han, Cumhuriyetin daha ilk yıllarında, Atatürk’ün emriyle restore edilerek Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne dönüştürülmüştür.  Ankara ve çevresinin bu dönemdeki refahı, bugün tamamen unutulmuş olan Sof üretiminden kaynaklıdır. Avrupa’da kadını erkeği tüm aristokrat zümre, yüksek rütbeli din adamları, Ortadoğu ve Kafkasyalı Sultanlar, beyler, vezirler bu sof kumaşından dokunmuş iç çamaşırı, elbise ve pelerin giyerlerdi. (Kaynak: Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık) Mahmut Paşa Bedesteni önünde bir Şed kuşanma töreni görüyoruz. Şed kuşanma, mesleğinde başarılı olan Ahi kalfalarının, ustalık rütbesine yükselişini ifade eder. Tören kalabalığının sağındaki, sırtında kırmızı torbayla kaçan adam, Türkâri resim anlayışındaki Yahudi tiplemesidir. Genelde zengin muhitlerde ve onların sünnet töreni, kız isteme, geçit resmi gibi törenlerinden para kazanma telaşında olan bir karakterdir. Onun sağ tarafındaki han, bu gün Rahmi Koç müzesi olarak kullanılan Çengel Han’dır. Şehir o kadar güvenlidir ki tüccarlar kapı önünde açıkta altın tartabilmektedirler. Han’ın iki kubbesinin arasında idari olarak tamamen tükenmiş olan Selçuklu devletinin, kırık dökük çift başlı kartal amblemini görüyoruz. 

Sol altta Bağdat ticaret yolunun Ankara kavşağında, Selçuklu valisi Kızılbey tarafından 1222’de yaptırılan Akköprü ve üzerinde Bağdat’tan gelen bir kervan resmedilmiştir. O zamanlar Ankara bir dereler, çaylar ve ırmaklar şehridir. Dört bir yanından tatlı sular akmakta, çevresi mesire yerleri ve bostanlarla çevrilidir. Kervanbaşının hemen önündeki çalılıkta da meşhur Ankara Tavşanları… Köprünün yanındaki çayırlıkta ise ünlü Ankara keçisi yayılmakta ve sürüye bir Kangal koruma sağlamaktadır. Bu sert kıllı Ankara keçisinin yünlerinden nasıl oluyor da sof adı verilen şu yumuşacık kumaş dokunabiliyor meselesi Avrupalı dokumacıları yıllarca çok uğraştırmış, defalarca denemelerine rağmen bir türlü işi çözememişlerdir. 15.yy’da Fransa Krallığı sof ve aba kumaşı için Türkiye’ye ödenen paranın çok fazla olduğunu fark edip, bir takım mâli önlemler almıştır (kaynak: Devlet-i Aliyye, Halil İnalcık). 

Sonuç olarak Hacı Bayram Veli’nin Ankara ve çevresinde oluşturduğu bu düzen, hemen hemen tüm büyük tarihçiler tarafından adeta bir Cumhuriyet olarak anılmıştır. O nedenle naçizane bendeniz hem bu Usta’ya borcumu biraz olsun ödeyebilmek, hem de bu tarihçilerimize aynen katıldığımı beyan etmiş olmak için tablonun adını “ Hacı Bayram Veli Cumhuriyeti “ koydum.

AHİLİK

Bu teşkilâtın Anadolu’da kurulmasında fütüvvet teşkilâtının büyük tesiri vardır. İslâm’ın ilk asrından itibaren görülmeye başlayan fütüvvet teşekkülleri içinde hicrî III. (IX.) yüzyıldan itibaren de esnaf birlikleri ortaya çıkmıştır.

Anadolu’da Ahiliğin kurucusu olarak bilinen ve İran’ın Hoy şehrinde doğan Şeyh Nasîrüddin Mahmûd (ö. 1262), sonraları Ahî Evran ismiyle anılmıştır. Özellikle I. Alâeddin Keykubad’ın büyük destek ve yardımıyla, bir taraftan İslâmî-tasavvufî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zâviyelerde şeyh mürid ilişkilerini, diğer taraftan iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadî hayatı düzenleyen ahiliğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde Ahî Evran’ın büyük rolü olmuştur.

Ahiler, bağımsız siyasî bir güç olmamakla birlikte, zaman zaman merkezî otoritenin zayıfladığı, anarşi ve kargaşanın ortaya çıktığı dönemlerde siyasî ve askerî güçlerini göstermişler ve önemli fonksiyonlar üstlenmişlerdir. Özellikle Moğol istilâsı sırasında âhî birlikleri şehirlerin yönetimine mahallî otorite olarak hâkim olmuşlardır. Ahiliğe çok hizmet eden I. Alâeddin Keykubad, oğlu II.Gıyâseddin Keyhusrev tarafından öldürülünce, ahîlerin II.Gıyâseddin’e karşı direndikleri ve onun Kösedağ’da Moğollar’a yenik düşmesinden sonra Tokat ve Sivas’ı ele geçiren Moğollar’a karşı Kayseri’yi başarıyla savundukları bilinmektedir. Ayrıca Osmanlı döneminde Düzmece Mustafa olayında da Bursa’yı ona karşı savunmuşlardır.

Anadolu Selçuklu Devleti zamanında bu birlikler mesleklere ait problemleri halletmekte ve devlet ile olan münasebetleri düzenlemekte idiler. Mal ve kalite kontrolü, fiyat tespiti, bu birliklerin aslî görevi idi. Bu dönemde, teşkilâta ilk defa girenlere yiğit veya çırak adı verilir, ahilik daha sonra kazanılırdı. Esnaf birliklerinin başında şeyh, halife veya nakibler, bütün esnafın en üst makamında ise şeyhü’l-meşâyih bulunuyordu. Ayrıca mesleğin geleceği açısından çırakların yetiştirilmesine de çok büyük önem veriliyordu. Anadolu’da köylere kadar yayılan Ahilik pek çok devlet adamını, askerî zümre mensuplarını, kadı ve müderrisleri, tarikat şeyhlerini bünyesinde toplamıştır. Bu durum XIV. yüzyıla kadar sürdü; bundan sonra ise organize esnaf birlikleri şeklini aldı ve iktisadî faaliyet ön plana çıkmaya başladı. Ahiliğe giriş şerbet içmek (şürb), şed veya peştemal kuşanmak, şalvar giymekle gerçekleşmekteydi. Ahilik bünyesi içindeki esnaf birlikleri; ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşuyordu. Çıraklıktan itibaren birlik içinde yükselmek için meslekî ehliyet ve liyâkat şarttı. Çıraklar mesleği çok iyi öğrenmedikçe dükkân açamazlardı. Esnaf ve dükkân sayıları, iş aletleri ve tezgâhlar sınırlandırıldığı gibi ihtiyaca göre mal üretimi de esastı.

Hacı(Pilgrim) Bayram Veli Republic

Except Aşıkpaşazade’s “from Rum, Pilgrim Bayram sheikh have been formed. These were saints whose prayers have been accepted.” phrase there was no information about Hacı Bayram’s life at 15th century sources. Although uncertain, he was born in 1352. Up to 1983 there was no research about him. At 1983 his 16th generation grandson Fuat Bayramoğlu with examining all the known documents, wrote a book named “Pilgrim Bayram Veli, His Life, Ancestry, Foundation I and II”. Up to Fuat Bayramoğlu when Sultan Yıldırım Beyazıd returning from principality İsfendiyaroğulları fighting, at stopover in Ankara, accompanied Byzantian Emperor II. Manuel Palaiolopos and he became a guest at a mudarris’s home. Emperor Manuel stayed there for a month. Mudarris and Emperor had religious and scientific conversations. Emperor Manuel stated his brother Mora Principal with a letter that he admired the opinions of Mudarris. At that times the only man in Ankara who knows the visible and secret knowledge was imam and mudarris pilgrim Bayram Veli. He knew very well, Arabic, Persian and Greek languages. His follower sufi’s named “Bayrami Melami.”

At left up corner of the Picture, Sufi’s non Muslims and sisters that attended to the gathering is shown. (source: Prof. Cemal Kafadar- Between Two Worlds). Because faith of “angels give gifts to those who talk Allah”, a gracious angel has been embroderied in the air near gathering place. In front of gathering place there is a chest (sandık). That is Hacı Bayram Veli’s chest that he carried on his back for collecting money from shopkeepers and spend money for the city and people. Soldier salary, bridge, mosque, school construction and maintenance, helping poor was from the chest. Today in Turkish, Chest (sandık) is used as a substitude term of foundation. Under the gracious angel there is a minaret, Şerafettin mosque minaret. Under the minaret there are old Ankara houses and Armenian and Greek priests whose congregations were declining; watching the gathering with envy. Commercial activities in Ankara castle inns are depicted on the upper right. It is not known when the Ankara castle was built. At second century BC while settlement of Galats in Ankara castle was there. That is to say Ankara Castle was existing during Rome, Byzantium, Seljuk and Ottoman periods. Inside the castle, rising column’s name is Julianus obelisk. It was constructed at Emperor Julianus’s visit to Ankara in 362. I remember clearly when I was a child there was a stork sitting in the nest on it. I embroderied it because I couldn’t forget. A little lower, there are, entrance gate of the Ankara castle, a guard and a lion statue, now missing. Under the gathering assembly there is a “throwing the shoe to the roof” scene. In Ahi community deviate from the truth punished with removal from the community. Throwing the shoe to the roof for to seen by public, symbolizes “sit at your home now, don’t join us” opinion. Right of this event, Kurşunlu inn and Mahmut Pasha bedesten is located. In front of Mahmut Pasha bedesten there is a merchant woman selling woolen cloth and her European and Arab customers. In the early years of republic, by the order of Atatürk, Mahmut Pasha bedesten and Kurşunlu inn restored and changed to Anatolian Civilisation Museum. Welfare of Ankara and it’s environment at those days were by manufacturing woolen cloth (Sof) which completely forgotten today. In Europe aristocratic class, high-ranking clergy, middle east and Caucasian Sultans, officials had worn woven from Angora goat’s wool underwear, dress, cloak. (source: Devlet-i Aliyye” great governance” Halil İnalcık). In front of Mahmut Pasha bedesten, shed girdling ceremony takes place. Shed girdling means, workman’s who are successful in their profession, promotion to mastery degree. At ceremony crowd’s right there is a man running away with a red bag on his back. In concept of Turkari painiting this is a Jewish character. This character, in general, in rich neighborhoods, at circumcision ceremony, preparation for marriage ceremony, parade etc. is in a hurry to make money. At Jewish character’s right there is an inn. Today this building is Rahmi Koç museum old name was Çengel Han. The city is so safe because it can be understood that those merchants are weighing gold in front of the door. Between the two domes of the inn there is, administratively collapsed Seljuk reign’s worned out double headed eagle emblem. At left bottom, at Bağdat trade path’s Ankara junction, Akköprü Bridge built by Seljuk minister Kızılbey at 1222. There is a camels caravan over it which came from Baghdad. Those times in Ankara was running waters city. There were springs, recreation areas, orchards around it. In the bush just in front of the caravan there are famous Ankara rabbits. Famous herd of Angora goats takes place at grassland near the bridge and a Kangal dog guided the herd. Europan weavers tried for years weaving like this Angora wool fabric but couldn’t succeeded. At 15th century, in Kingdom of France money paid to Turkey for woolen cloth was too high, they found out and had taken financial precautions. (source: Devlet-i Aliyye “Great Governance” Halil İnalcık).

As a result Hacı Bayram Veli’s order at Ankara and its environment was described almost by all great historians as republic. Therefore to pay my moral debt to the master and agree with the historians opinion I named this Turkari painting as “Hacı Bayram Veli Republic”.

AHI COMMUNITY

Foundation of Ahi community in Anatolia was influenced by “Fütüvvet” organisations (Turkish Islamic Guild).  Fütüvvet organisations had been seen in Islamic societies from the beginning of Islam. Islamic Craftsman organisations  had been seen since  IXth century. The founder of Ahi Community, Sheik Nasiruddin Mahmud( death 1262)  had born in Hoy city of Iran. He was called  Ahi Evran later. Seljuk Sultan  Alaeddin Keykubad  helped and  backed  Ahi Evran at the foundation of  Ahi Community. Ahi Evran organised both sheik and follower  and  craftsman master and apprentices relations. Community spread  to whole Anatolia. Ahi Community was not an independent political force but when central authority weakened and anarchy and chaos appeared  Ahis showed their political and military force and had taken an important role in Anatolia’s destiny especially at Mongolian invasion. Ahis governed the cities as local authorities at those times.

Ahi supporter  I. Alaeddin Keykubad was killed by his son II. Gıyaseddin Keyhusrev. After  Sultan Alaeddin’s death , Ahis opposed II. Gıyaseddin Keyhusrev especially whe n  he was defeated to Mongolians at Kösedağ.  Mongolians captured Tokat and Sivas. Ahis protected Kayseri succesfully from Mongolian invasion. Ahis also protected Bursa at Ottoman period from “Düzmece Mustafa” event. At Anatolian Seljuk’s period Ahi community was solving vocational problems and organising the relations with the state. Their some of the main activities were controlling the quality of goods and price determination.The youngs first entering  to the community was called yiğit(valiant) and çırak(apprentice). Ahi degree was gained after getting experience in profession. Craft unions were managed by sheiks or Caliphs or chiefs. The community leader was called “Şeyh ül-Meşayih”. Getting profession with master -apprentice relation with high merit considered very important activity in Ahi world. Ahi organisation spread  to the cities towns even to villages of Anatolia. Community possessed of statesmans, soldiers, kadis’(judge), mudarrises(academist)  and Islamic sheiks. This situation lasted till XIVth century. After  that , very slowly, religious tradition of the community changed to organised craft motion. Economical activity mission was dominated.

Entering to Ahi Community was starting with some rituals. Drinking sherbet,putting on a belt and wearing shalwar ceremony were the rituals.Ahi community was formed from masters, foremans and apprentices. Apprentices could promote only with their  professional capability and merit. Apprentices  could’t set up a shop before they prove their skills. Craftsman shops, tools, benchs were limited, goods production was arranged relative to needs.